Arap mitolojisinde cinler önemli bir yer tutmaktadır. İslam öncesi dönemde Arap yarımadasında yaygın bir şekilde inanılan ve kültlerinin bulunduğu varlıklardır.
Antik dönemden itibaren var olan cin inancı, Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarında da yer almış, İslam öncesi Araplar arasında da geniş bir yer tutmuştur. İslam öncesi Araplar, cinlerin kabileler ve aşiretlerden oluşan gruplar halinde yaşadıklarına, aralarında akrabalıklarının olduğuna ve savaştıklarına inanıyorlardı. Ayrıca onlar, fırtına ve rüzgarın, cin kabileleri arasındaki savaşlardan kaynaklandığına, ortaya çıkan ses ve gürültülerin de cinlerden kaynaklandığına inanıyorlardı. Çünkü o dönemde Hicaz bölgesindeki insanlar kendilerini çevreleyen doğanın cinlerle dolu olduğuna inanıyorlardı.
İslam öncesi Araplara göre cinler, şairlere ve kahinlere bilgi veren, dost edinen insanlar olurdu. Ancak aynı zamanda vebanın bir çeşidi olan Taun gibi hastalıkları da getirebilir, insanları kaçırabilir hatta öldürebilir, insanların aklını karıştırır ve deli olmalarına sebep olabilirlerdi. Kur’an’da bahsi geçen ve müşriklerin Hz. Peygambere “mecnun/deli” demelerindeki kasıt da cinlerin ona musallat olduğunu ifade etmekteydi.
Bu cin anlayışı, cinlerle ilgili birçok hikayenin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve insanlar cinlere zarar vermemeleri için onlara sığınmaya başlamışlardır. Bu durum da birçok uygulamayı beraberinde getirmiştir. Cinlere sunulan kurban, yeni su kuyusu açma, ev inşa etme veya yeni eve taşınma gibi durumlarda “cin kurbanı” kesilmesi de bu uygulamalar arasındadır. Böylece insanlar hem cinleri razı etmiş olur, yakınlık kurulur hem de onların zarar vermesini önlemiş olurdu. Hatta bebeğin yastığının altına ustura konulması gibi uygulamalar da cinlerden korumak için yapılmaktaydı.
İslam öncesi Arapların inancına göre cinler genellikle ıssız, karanlık yerlerde, mezarlarda yaşardı. Ayrıca harabe olan ve terkedilmiş mekanlar, denizler, dağların başı, gökyüzü, özellikle de çöller ve evler cinlerin mesken edindiği yerlerdi. Bu nedenle bir kişi vadiye indiğinde orada konaklayacaksa ya da yolculuk için ıssız bir çölden veya vadiden geçiyorsa o yerdeki zarar verebilecek cinlerden, oranın ulu cinine sığınır ve bunu yüksek sesle de söylerdi. Aynı şekilde bir vadide yaşayan topluluk, oradaki kaynakların tükenmesinden dolayı başka bir yere yerleşirken yeni yerin rabbi olan cine sığınır, böylece her türlü afetten ve bir kısım cinlerin verecekleri eziyetten korunacaklarını düşünürlerdi.
Korkuyla birlikte cinler yüceltilmiş, onlara sığınılmış ve inandıkları putların içine de cinlerin yerleştiğine, dualarını işittiğine ve fayda ya da zarar verebileceğine inanılmıştır. Hatta Kur’an’da da bahsedildiği gibi bazıları cinleri o kadar yüceltmişlerdi ki Tanrı gibi görüp onlara tapanlar olmuştur. Bazıları cinleri Allah’ın kızları olarak görmüş, bazıları da melekleri Allah’ın kızları, meleklerin annelerinin ise cinlerin güzel kızlarından olduğunu iddia etmişlerdir. Dönemin Araplarından bir kısmı ise cinlerin yaratıcı özelliği olduğuna, hayır ve şer yaratabileceklerine inanmıştır.
Antik dönemde Anadolu’da yaşamış olan uygarlıklarda ve İslam öncesi Araplar arasında yaygın olan cinlerle ilgili uygulamalardan bazıları günümüzde de halk arasında devam etmektedir. Ancak bu uygulamalar cinleri yüceltecek şekilde değil, genellikle zararlarından korunma düşüncesiyledir.
Sonuç olarak, Arap mitolojisinde cinler önemli bir yer tutmakta, Araplar arasında geniş bir inanç sistemi oluşturmuş ve bu inanç sistemi İslam’dan sonra da etkisini devam ettirmiştir. Cinlerle ilgili çeşitli inançlar, uygulamalar ve hikayeler Arap kültüründe önemli bir yer edinmiştir.
İlk yorum yapan siz olun